Oyun ve Eğlenceler
Çiğdem: İlkbahar gelince, köyün kuzeyinde bulunan KAYLANLIK mevkisinde sarı ve mor menekşeler çıkarlar. Bunlar toprağın uyandığına ve havaların ısınmaya başladığına ve tabiatın her gün canlandığına sevinir gibi başlarını kaldırarak insanoğluna bakarlar. Bunları gören köyün çocukları kökleri ile birlikte bir tutam kadar çiğdemi bir diken dalına asarlar ve ev ev dolaşırlar. Dolaşırlarken şu parçayı hep birlikte söylerler.
Çiğdem çiğdem çiceçik,
Yeraltında biteçik,
Verenin bir oğlu olsun,
Vermeyenin kör kedisi olsun,
Allah onu da elinden alsın
Çocuklar hep birlikte ÂMİN diye bağırır. Bunu duyan ev sahibi bu çocuklara yağ, bulgur veya yiyecek bir şeyler verir. Topladıkları bu yiyecekleri bir yerde topluca yemek yapar ve yerler. Bu adet çocuklar arasında yapılır.
Kılıbıklık testi: Uzun kış gecelerinde evlerde toplanırlar ve her yaş gurubu kendi arasında şakalaşır, bazı oyunlar oynarlar. Yetişkin ve evli olanların üçü-beşi bir araya gelince bir birlerine şaka yaparlar ve içlerinden birisine sen "kılıbıksın" derler. Bunun üzerine o kişi "ben kılıbık değilim" diye itiraz eder ve kabul etmez. Çünkü kılıbıklık bizce iyi bir şey değildir. Kimse de kılıbık olmak ve öyle anılmak istemez. O zaman diğer arkadaşları da "mademki kılıbıksın değilsin, haydi ispat et de görelim" derler. Kılıbıklığı kabul etmeyen şahısta "nasıl ispat edeyim" diye sorar. Arkadaşları "madem kılıbık değilsin haydi evinden bir tavuk getirt, keselim veya haydi bakalım o zaman helva yaptır yiyelim" gibi O´ ndan bir şeyler isterler. Bunun üzerine kılıbıklık testine tabi tutulanın evine içlerinden birisi gider ve kararlaştırılan yiyecek veya malzemeyi hanımından ister. Evin hanımı eğer uyanık birisi ise, "nereden bileyim beyimin istediğini" diye sorar. Gelen kurye evin beyinin bir eşyasını gösterir ve beyinin toplantıda olduğunu, anlamak için kendisini gönderdiğini söyler. Bunun üzerine, kılıbık değilse evin hanımı istenileni gelen kuryeye hazırlar verir. Gelen her ne ise o beraberce yenir ve kılıbıklık testinden geçmiş olur. Eğer kılıbık ise evin hanımı istenilen malzemeyi vermeyerek gelen kuryeyi eli boş olarak geri gönderir. Bunun üzerine o şahıs bir daha ben kazak erkeğim diye dolaşamaz. Köy meydanında bu konu anlatılır ve herkes O´nun kılıbık olduğunu öğrenir.
Yüzük oyunu: Bu oyunda uzun kış gecelerinde oynanır. Gecelerin uzun, işlerin olmadığı,her tarafın bembeyaz karlarla örtülü olduğu, televizyon denilen o sihirli kutunun olmadığı ve meşe odununun çatır çatır yandığı, sobanın ısıttığı bir oda da toplanan beş on arkadaş ne yapsınlar? Oturup kitap mı okusunlar? Memleket meselesi mi konuşsunlar? Boş boş lafazanlık mı yapsınlar? Dünya veya ahirete yarayışlı bir işlemi meşgul olsunlar? Faydalı işler yapılsa hem kendilerine ve hem de memlekete iyilik yapmış olurlar ve memleket bu halde olmaz. Tabi bu laflarım sadece bizim oranın insanı için değil, tüm Türk insanı için.
Bizimkiler kahvehane olmadığı için kahve kültürü yok denecek kadar azdır, bazı yerlerde de kahvehaneler ve meyhaneler çoktur, onların kültürü de o kültürlerdir. Yine de Allah´a şükür bizlerde öyle pek kötü huylar az bulunurdu. Böyle huyları olanlarda toplum tarafından kınanırdı. Bunun için boş zamanlarda bizlerde de bu yazdığım oyunlar oynanırdı.
Fıttı ve Galak: Söğüt ağacının ince dallarından yapılır. İlkbaharda tabiat canlanınca ve söğüt ağaçlarına su yürüyünce en kalını kurşun kalem kadar ve düzgün dallarında küçük bir dal kesilir. Kesilen bu daldan iki-üç santim boyunda dış kabuğu soba borusu şeklinde çıkarılır. Çıkarılan içi boş olan bu borunun bir ucu yassı hale getirilir. Yassı halen gelen kısım ağız içine iki dudak arasına alınarak öttürülür. Galak ise yine söğüt ağacından yapılır. Yalnız bunun yapılacağı dal biraz kalın olur. Bu dal aşağı yukarı bir kazma sapı kalınlığında olmalıdır. Bu dal ise bir ucundan başlamak üzere dört-beş santim eninde ve palaska şeklinde çıkarılır. Çıkarılan bu söğüt dalının dış kısmı bir ucu yapılan fıttının kalınlığı kadar olmak üzere ve huni şeklinde sarılır. En son bitim kısmına ise bir diken batırılarak bunun çözülmesi önlenir. Fıttı tek başına öttürülürse ince ve tiz ses çıkarır. Eğer galaka takılarak öttürülür ise ses kalın ve tok olarak çıkar.
Patpat: Bu oyun aleti de patlangıç denilen ağacın dallarından yapılır. Patlangıç ağacından oklava kalınlığında düzgün ve budaksız dal kesilir. Bu daldan beş-altı santim uzunluğunda bir parça kesilerek, içi çıkarılır. Yani bir su borusu gibi içi boş olur. Sert bir ağaçtan (çam veya gürgen) on-oniki santim uzunluğunda budaksız ve düzgün bir dal bulunur. Bu dal hazırlanan içi boş olan borudan bir santim kısa olarak işaretlenir ve bu işaretli kısım inceltilerek boş boruya denk gelecek şekilde düzgünce inceltilir ve pürüzsüz hale getirilir. Bir miktar kendir alınarak tükürüklenerek bu boruya sokulur. Yaptığımız düzgün çubuk ile bu kendir boruya ayni harbilerle tüfek temizler gibi tıkılır. Ancak, içine giren çubuk kısa olduğu için kendir borudan çıkmaz ve borunun içinde kalır. Tekrar ikinci kez yine kendir yerleştirilir ve bu kez çubuk göbeğe dayanarak hızlı bir şekilde borunun içine itilir. Bu itme neticesinde içerideki havanın basıncı ile önce boru içinde kalan kendir bir ses çıkararak dışarı fırlar. Bu kendirler böyle bir kaç kez girip çıkınca merminin çekirdek şeklini alır. Bunda marifet çok ses çıkarması ve uzağa gitmesidir.
Salıncak: Salıncak her zaman ve her yerde kurulmaz. Köyde bayram günleri Koca Koru (büyük meşe ağacı) denilen ağaca kurulu ve çocuklar gönüllerince sallanırlardı. Ağacın sağlam bir dalına sağlam bir urgan atlatılarak iki ucu yerden aşağı yukarı binecek insanların ayakları yere değmeyecek şekilde bağlanır. Bir kişi biner ve diğer bir kişi de bunu sallandırır. Burada bir yarış olur kim daha çok sallanıyor diye. Bu şekilde sıra ile binerler ve eğlenirler. Ayni şekilde bir de yayla zamanı yaylada salıncak kurularak eğlenilir. Diğer zamanlarda bunlar yapılmaz. Çünkü köyde her şeyin zamanı ve yeri vardır. Diğer zamanlarda diğer işler yapılır.
Göbeklik: Göbeklik yaylada ve otların bol olduğu düz alanda yapılır. Yaylada bu işi bilenler yaylanın ortasına yaparlar ve gelen gençler binerler. Ağaçtan yuvarlak bir direk dikilerek bir buçuk metre kadar kısmı toprak üstünde kalır. Uç kısmı kenarlarından inceltilerek oklava ucu gibi bir şekil alır. Yine dört beş metre boyunda fazla kalın olmayan aşağı yukarı soba sorusu kalınlığında bir kereste temin edilir. Bu kerestenin tam ortasından bir delik açılarak bu dikilen direğe geçirilir. Direğe geçirilen bu yuvarlar ve düzgün ağaç terazinin kefeleri gibi dengeli durmalıdır. İki genç kız veya erkek fark etmez. Birisi bir tarafa diğeri diğer tarafa olmak üzere ve sırt sırta gelmek suretiyle göbeklerini koyarak binerler. Tabii ikisi de ayni ağırlıkta olmadığından olsa bile ilk binen taraf aşağı çöktüğü için öbürü zor biner. Ayağı yere değen oyuncu yukarı ve ileri doğru zıplar. Bu esnada diğer oyuncunun ayağı yere dokunmuştur. Bu sefer de bu oyuncu yukarı ve ileri doğru zıplar. Böylece değişerek zıplarlar ve dönerler. Göbeklerindeki yağları ve yediklerini eritirler. Ayni zamanda da eğlenmiş olurlar.
Totot:
Tahtanbal:
Çelik oyunu:
Can:
Verenin bir oğlu olsun,
Vermeyenin kör kedisi olsun,
Allah onu da elinden alsın
Çocuklar hep birlikte ÂMİN diye bağırır. Bunu duyan ev sahibi bu çocuklara yağ, bulgur veya yiyecek bir şeyler verir. Topladıkları bu yiyecekleri bir yerde topluca yemek yapar ve yerler. Bu adet çocuklar arasında yapılır.
Kılıbıklık testi: Uzun kış gecelerinde evlerde toplanırlar ve her yaş gurubu kendi arasında şakalaşır, bazı oyunlar oynarlar. Yetişkin ve evli olanların üçü-beşi bir araya gelince bir birlerine şaka yaparlar ve içlerinden birisine sen "kılıbıksın" derler. Bunun üzerine o kişi "ben kılıbık değilim" diye itiraz eder ve kabul etmez. Çünkü kılıbıklık bizce iyi bir şey değildir. Kimse de kılıbık olmak ve öyle anılmak istemez. O zaman diğer arkadaşları da "mademki kılıbıksın değilsin, haydi ispat et de görelim" derler. Kılıbıklığı kabul etmeyen şahısta "nasıl ispat edeyim" diye sorar. Arkadaşları "madem kılıbık değilsin haydi evinden bir tavuk getirt, keselim veya haydi bakalım o zaman helva yaptır yiyelim" gibi O´ ndan bir şeyler isterler. Bunun üzerine kılıbıklık testine tabi tutulanın evine içlerinden birisi gider ve kararlaştırılan yiyecek veya malzemeyi hanımından ister. Evin hanımı eğer uyanık birisi ise, "nereden bileyim beyimin istediğini" diye sorar. Gelen kurye evin beyinin bir eşyasını gösterir ve beyinin toplantıda olduğunu, anlamak için kendisini gönderdiğini söyler. Bunun üzerine, kılıbık değilse evin hanımı istenileni gelen kuryeye hazırlar verir. Gelen her ne ise o beraberce yenir ve kılıbıklık testinden geçmiş olur. Eğer kılıbık ise evin hanımı istenilen malzemeyi vermeyerek gelen kuryeyi eli boş olarak geri gönderir. Bunun üzerine o şahıs bir daha ben kazak erkeğim diye dolaşamaz. Köy meydanında bu konu anlatılır ve herkes O´nun kılıbık olduğunu öğrenir.
Yüzük oyunu: Bu oyunda uzun kış gecelerinde oynanır. Gecelerin uzun, işlerin olmadığı,her tarafın bembeyaz karlarla örtülü olduğu, televizyon denilen o sihirli kutunun olmadığı ve meşe odununun çatır çatır yandığı, sobanın ısıttığı bir oda da toplanan beş on arkadaş ne yapsınlar? Oturup kitap mı okusunlar? Memleket meselesi mi konuşsunlar? Boş boş lafazanlık mı yapsınlar? Dünya veya ahirete yarayışlı bir işlemi meşgul olsunlar? Faydalı işler yapılsa hem kendilerine ve hem de memlekete iyilik yapmış olurlar ve memleket bu halde olmaz. Tabi bu laflarım sadece bizim oranın insanı için değil, tüm Türk insanı için.
Bizimkiler kahvehane olmadığı için kahve kültürü yok denecek kadar azdır, bazı yerlerde de kahvehaneler ve meyhaneler çoktur, onların kültürü de o kültürlerdir. Yine de Allah´a şükür bizlerde öyle pek kötü huylar az bulunurdu. Böyle huyları olanlarda toplum tarafından kınanırdı. Bunun için boş zamanlarda bizlerde de bu yazdığım oyunlar oynanırdı.
Fıttı ve Galak: Söğüt ağacının ince dallarından yapılır. İlkbaharda tabiat canlanınca ve söğüt ağaçlarına su yürüyünce en kalını kurşun kalem kadar ve düzgün dallarında küçük bir dal kesilir. Kesilen bu daldan iki-üç santim boyunda dış kabuğu soba borusu şeklinde çıkarılır. Çıkarılan içi boş olan bu borunun bir ucu yassı hale getirilir. Yassı halen gelen kısım ağız içine iki dudak arasına alınarak öttürülür. Galak ise yine söğüt ağacından yapılır. Yalnız bunun yapılacağı dal biraz kalın olur. Bu dal aşağı yukarı bir kazma sapı kalınlığında olmalıdır. Bu dal ise bir ucundan başlamak üzere dört-beş santim eninde ve palaska şeklinde çıkarılır. Çıkarılan bu söğüt dalının dış kısmı bir ucu yapılan fıttının kalınlığı kadar olmak üzere ve huni şeklinde sarılır. En son bitim kısmına ise bir diken batırılarak bunun çözülmesi önlenir. Fıttı tek başına öttürülürse ince ve tiz ses çıkarır. Eğer galaka takılarak öttürülür ise ses kalın ve tok olarak çıkar.
Patpat: Bu oyun aleti de patlangıç denilen ağacın dallarından yapılır. Patlangıç ağacından oklava kalınlığında düzgün ve budaksız dal kesilir. Bu daldan beş-altı santim uzunluğunda bir parça kesilerek, içi çıkarılır. Yani bir su borusu gibi içi boş olur. Sert bir ağaçtan (çam veya gürgen) on-oniki santim uzunluğunda budaksız ve düzgün bir dal bulunur. Bu dal hazırlanan içi boş olan borudan bir santim kısa olarak işaretlenir ve bu işaretli kısım inceltilerek boş boruya denk gelecek şekilde düzgünce inceltilir ve pürüzsüz hale getirilir. Bir miktar kendir alınarak tükürüklenerek bu boruya sokulur. Yaptığımız düzgün çubuk ile bu kendir boruya ayni harbilerle tüfek temizler gibi tıkılır. Ancak, içine giren çubuk kısa olduğu için kendir borudan çıkmaz ve borunun içinde kalır. Tekrar ikinci kez yine kendir yerleştirilir ve bu kez çubuk göbeğe dayanarak hızlı bir şekilde borunun içine itilir. Bu itme neticesinde içerideki havanın basıncı ile önce boru içinde kalan kendir bir ses çıkararak dışarı fırlar. Bu kendirler böyle bir kaç kez girip çıkınca merminin çekirdek şeklini alır. Bunda marifet çok ses çıkarması ve uzağa gitmesidir.
Salıncak: Salıncak her zaman ve her yerde kurulmaz. Köyde bayram günleri Koca Koru (büyük meşe ağacı) denilen ağaca kurulu ve çocuklar gönüllerince sallanırlardı. Ağacın sağlam bir dalına sağlam bir urgan atlatılarak iki ucu yerden aşağı yukarı binecek insanların ayakları yere değmeyecek şekilde bağlanır. Bir kişi biner ve diğer bir kişi de bunu sallandırır. Burada bir yarış olur kim daha çok sallanıyor diye. Bu şekilde sıra ile binerler ve eğlenirler. Ayni şekilde bir de yayla zamanı yaylada salıncak kurularak eğlenilir. Diğer zamanlarda bunlar yapılmaz. Çünkü köyde her şeyin zamanı ve yeri vardır. Diğer zamanlarda diğer işler yapılır.
Göbeklik: Göbeklik yaylada ve otların bol olduğu düz alanda yapılır. Yaylada bu işi bilenler yaylanın ortasına yaparlar ve gelen gençler binerler. Ağaçtan yuvarlak bir direk dikilerek bir buçuk metre kadar kısmı toprak üstünde kalır. Uç kısmı kenarlarından inceltilerek oklava ucu gibi bir şekil alır. Yine dört beş metre boyunda fazla kalın olmayan aşağı yukarı soba sorusu kalınlığında bir kereste temin edilir. Bu kerestenin tam ortasından bir delik açılarak bu dikilen direğe geçirilir. Direğe geçirilen bu yuvarlar ve düzgün ağaç terazinin kefeleri gibi dengeli durmalıdır. İki genç kız veya erkek fark etmez. Birisi bir tarafa diğeri diğer tarafa olmak üzere ve sırt sırta gelmek suretiyle göbeklerini koyarak binerler. Tabii ikisi de ayni ağırlıkta olmadığından olsa bile ilk binen taraf aşağı çöktüğü için öbürü zor biner. Ayağı yere değen oyuncu yukarı ve ileri doğru zıplar. Bu esnada diğer oyuncunun ayağı yere dokunmuştur. Bu sefer de bu oyuncu yukarı ve ileri doğru zıplar. Böylece değişerek zıplarlar ve dönerler. Göbeklerindeki yağları ve yediklerini eritirler. Ayni zamanda da eğlenmiş olurlar.
Totot:
Tahtanbal:
Çelik oyunu:
Can:
