Kabağuz'un Başkenti Kızılcaköy'e hoş geldiniz. Köyümüzü ziyaret etmek için menüler bölümündeki linklere tıklayarak dolaşabilirsiniz ve köyümüz hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Kabaoğuz'un Başkenti Kızılcaköy
Gümüşhacıköy AMASYA

Düğünler

Kız İsteme: Allah ilk insan ve ilk peygamber olarak ÂDEM (AS) yarattıktan sonra, Âdem  (AS) ´ nın yalnızlıktan canı sıkılmış yanına bir eş bir dost aramış. Allah´a dua ve niyazda bulunmuş. Allah´da Havva annemizi yaratmış. Havva annemiz çok güzelmiş ve Aden (AS)´in yanına bir türlü gelmiyormuş. Âdem (AS) dayanamamış ve yanına gitmiş. Havva annemizde naz yapmış. İşte o günden bu güne kadar kız evi hep naz evi olmuştur.Padişahın bir oğlu varmış, dağlarda avlanırken bir köylü kızını görmüş ve buna âşık olmuş. Padişah her ne söyledi ise şehzade vaaz geçmemiş. E padişah bu, gidip kızı istemek istememiş, sadrazamını göndermiş kız evine. Kız babası "hani bunun babası yok mu? Babası niçin gelmiyor?" demiş, kızı vermemiş. Şehzade laf anlamaz direnmiş" kızı isterim "diye. Sonunda padişah dayanamamış kızın babasının evine gitmiş. Kızın babası sormuş padişaha; "Oğlun ne iş yapar" diye. Padişah pek celallenmiş, "bire oğlum şehzadedir, ilerde padişah olacaktır. Sen ne işini sorarsın" demiş ama kız babası anlamaz. "Şimdi senin oğlun ne iş yapar, elinden ne gelir" diye tutturmuş. Uyanık sadrazam hemen durumu kavramış. Saraya dönünce padişaha "Padişahım, ben sepet örmesini bilirim. Şehzadeye de örmesini hemen öğreteyim.  Sonra gider kızı tekrar isteriz " demiş ve başlamış öğretmeye. Padişah tekrar gitmiş kızı istemeye. Kız babası sorunca "oğlun ne iş yapar?" diye, padişah da hemen vermiş cevabı; "Oğlum sepet örer" demiş. Şehzade ile köylü güzeli böylece ermişler muratlarına Allah da vermiş onlara nur topu gibi evlatlar.
Düğün merasimleri masallara
bile konu olmuş ve bir varmış bir yokmuş diye başlayıp gider. Bu düğün merasimleri kırk gün ve kırk gece sürer diye anlatılır durur. Prens ile prenses erer muradına bizler çıkarız kerevetine. Her ne kadar bizim düğünler kırk gün kırk gece sürmez ise de yine bazı adetlerimiz üzere düğün yaparız. Tabi bu dediğimiz düğünler anadan atadan görme düğünler olup ağızlarımızda tadı kalan düğünler. Şimdilerde ise ara ki bulasın böyle düğünleri. Ben bunları yazıyorum ki en azından bir vesika olarak kalsın. Her şeyin değiştiği gibi bu köy düğünleri de değişti. Siz isterseniz yine bir varmış, bir yokmuş diye masallardaki gibi, bir zamanlar KIZILCA KÖY diye bir köy varmış, orada düğünler şöyle yapılırmış diye de okuyabilirsiniz. Bir nostalji olarak da bakabilirsiniz.
Düğünler insanların hayatlarında önemli dönüm noktalarıdır. Çoğumuzun başına ömrümüzde bir kez gelir. O nedenle ana ve babalar "çocuğumun mürüvvetini göreyim, bir daha mı düğün yapacağım" diye bütün imkânlarını zorlar. Bazen de damat babaları için yıkım olur. Hatta öyle olur ki, düğündeki aşırı harcamalar yüzünden öyle borçlanılmıştır ki, damat evlendikten son para kazanmak için gurbet ellere çalışmaya gider ve gelin hanım da onun yolunu gözler. Hasretlik çeker yıllarının en güzel günlerini ayrılıkla geçirirler. Masraflar aşırı olmasa da bu ayrılıklar yaşanmasa olmaz mı? Yine bazı düğünler de ufak tefek şeyler yüzünden dünürler bir birinin kalbini kırar ve bu kırgınlık yıllarca unutulmaz. Çeyiz almaya gidilince sanki ne aldırırsam kar deyip lüzumsuz ve aşırı eşya aldırılır ve bunlar alınırken de nahoş ağız kavgaları bile olur. Aslında eşya ve elbise alırken eve ne eşyası olmazsa olmaz ise öncelikle onlar alınması lazımken, filancanın şunu var, benim niye olmasın veya konu komşu ne der ben de aldırayım diye alınmaması lazım.
Düğünler sosyal ve dini bir vecibedir. En güzeli ikisini bir arada yapmaktır. Yani hem sosyal bir olguyu yaparken örf adet, anane ve gelenekler dikkate alınmalı hem de günah işlenecek hareketlerden kaçınılmalıdır. Ayrıca çevreye ve topluma zarar verilmemelidir. Sizlerin mutluluğu başkalarının mutsuzluğu olmamalıdır. Bazıları bunu tam olarak ayarlayamıyorlar ve gazeteler de okuyup duyuyoruz ki şu düğünde şöyle bir olay oldu birisi mezara birisi de ceza evine girdi diye. Son pişmanlık fayda vermez. Onun için hiç bir zaman aşırıya kaçmamak lazım. Evli olanlara ömür boyu saadetler huzur ve mutluluk dolu nice yıllar diler bir yastıkta kocamalarını dilerim. Yeni evleneceklere de bu yazıyı okuyup buna göre davranmalarını tavsiye eder mutlu ve sağlıklı ömürler dilerim. 
Düğüne davet: Köylüyü düğüne davet için bayram şekeri alınır. Bu şekerlerden yeterli miktarda bir kadına verilir. Bu kadın şekeri ev ev dolaşarak bütün köylüye dağıtır ve düğüne davet eder. Bu şekeri almayan veya verilmesi unutulan kişi düğüne katılmaz. Civar köyleri ise; Düğün sahibi kimleri davet edecek ise liste yapar bu liste ile birlikte şekerde vermek suretiyle bir insan görevlendirir. Görevli kişi gittiği köyde tek tek şeker dağıtmaz. O sadece köyden uygun olan birisine verir, bu da diğer davetlilere dağıtır.
Davulcuların temini: Bizim köyden davulcu çıkmaz. Davulcuyu Saraycık köyünden zurnacı Kara Mehmet ve davulcusunu çağırırlar. Eğer zurna yerine klarnet tercih ederlerse Obruk köyünden Davut´u davet ederler. Düğün sahibi biraz meraklı ve hali vakti de iyi ise bu Vezirköprü´den deli davulcuları getirir. Bunlara niye deli davulcu derler deli oldukları için değil, sadece bunların elbiseleri özeldir, süslü püslü elbiseler giyerler ve davul çalarken bazı  oyunlar sergilerler. Tabi buna göre bunlar biraz pahalı ve bahşişleri de diğerlerine göre biraz fazla olur.
Damadın yunakta yıkanması: Damat adayı ikinci düğün günü, ikindi vakti evinden davulla zurna ile alınarak yıkanmak üzere yunağa getirilir. Yunakta daha önce sular ısınmıştır, köyün gençleri hazırlık yapmışlardır. Atı, kısrağı olanlar eyerlemişler ve hazır beklemektedirler. At sürmeyenler de yunakta damadın ayakkabısını kapma yarışına girerler. Damat bey arkadaşları tarafından soyulurken ayakkabılarını kapma yarışı başlar ve bazıları ayakkabılarını kapar. Damadı hep birlikte yıkarlar, bazen de şaka olsun diye soğuk su dökerler. Ayakkabıları kim aldı ise ona para verilerek ayakkabılar alınır ve damat giydirilir. Damat yunaktan çıkacağı zaman köyden sekiz on atlı hazır beklemektedir. Damat bunlardan birisinin atına biner ve başlar davullar çalmaya zurnalar ötmeye. Hani derler ya "at davulun tokmağına göre koşar" diye aynen öyle. Hep birlikte Kızılyar´a doğru at yarışı başlar. Fakat kimse damadın atını geçmez. Köy halkı meydanda bunları izler damat efendi de evine kadar atı sürerek gider.
Damadın donatılması: Damadın arkadaşları ve köyün hocası ile bu işi yapacak olanlar damadı ve damadın elbiselerini alarak camiye giderler. Giderken davul çalınmaz, hep birlikte ilahi söylenerek camiye gidilir. Caminin girişinde salon kısmında damada yine ilahi ve dualarla damatlık elbiseleri giydirilir. Bu elbiseler giydirilirken ayakkabısı gençler tarafından saklanır ve bahşiş karşılığı verilir. Yeni elbisesini giyen damat ilahilerle tekrar evine teslim edilir.
Horoz koşusu: Köyün gençlerinden koşabilecek olanlar ilkokulun  yanındaki tümsekte koşu için hazırlanırlar. Harman başı´nda da hakem heyeti ve bir horoz hazır beklemektedir. Verilen işaret üzerine koşu başlar, bu koşuda kim birinci gelirse buna horoz hediye edilir. Bu horoz daha sonra koşuya katılanlar tarafından beraberce pişirilerek yenir.
Yanıç götürme: Kız tarafından sekiz on kişilik bir gurup, kız tarafının damada almış olduğu elbiseleri ve vs.leri bir heybe içerisinde damat tarafına götürürler. Bu gidecek gurup ekseriyetle kızın yakın akrabası erkekler olur. Damat evi ayni köyde ise, bunlar kız evinden çıkınca silah atarlar, bunu duyan davulcular karşılamaya gelir ve damat tarafında bir telaş başlar. Kurşun sıka sıka damat evine varılır. Damadın babası bunlara kendi evinin en iyi odasını veya en yakın bir akrabasının evini açar, orada misafir eder. Bunlar için özel ve güzel yemekler hazırlanmıştır. Sofra hazırlanır ve bu esnada  herkese birer zarf dağıtılır. Bu zarfın içinde para vardır. İçlerinden sözü geçen birisi bu zarfa bakar, eğer bahşişi uygun buldu ise heybeyi verir ve yemek yemeye başlarlar. Eğer bahşişi az buldularsa yemek yemezler daha çok bahşiş isterler. Hatta öyle durumlar olur ki içki isteyenler çıkar. Bunun için çok nahoş hadiseler bile meydana gelir. Köyde içki içilmesi hoş karşılanmaz, ancak yinede bazı deli dolu gençler böyle bir cahillik yaparlar. Damat tarafı parasını vereyim der parasını verir. Eğer laf ve söz anlamazlar ise işte o zaman arbede olur. Ve mutlaka bunların gönlünün hoş edilmesi gerekmektedir. Bir şekilde bunların gönlü hoş edilir, heybe alınır ve yemek yendikten sonra uğurlanırlar. Bu adet çok önemlidir. Bunların memnun olmaması mümkün değildir. Mutlaka bunlarla anlaşılması lazımdır. Kız tarafı bunlara bazen talimat dahi verir. "Gittiğiniz zaman fazla zorluk çıkarmayın" diye. Bazen de damat tarafı kız tarafından rica edebilir. "Ben içki ısmarlamam, içki parası vermem, ona göre gelsinler ve bahşişlerini vereyim" diyebilir.
Halat çekme yarışı: Köy halkından meydanda olanlar ikiye ayrılarak halat çekme yarışına girerler. Bunun için bir halat bulunur ve bu halatın orta kısmından bir hakem tutarak her iki tarafa eşit uzaklıkta ve eşit sayıda insanlar halattan tutarlar. Hakem ortaya bir çizgi çizer, başla komutu ile davullar ve zurna çalmaya başlar. Her iki taraf halatı çeker. Hangi taraf diğer tarafı çeker ve orta çizgiyi geçirirse o halat çekme yarışını kazanmış olur. Konulan ödülü kazanan taraf aralarında pay ederler.
Sinsin oyunu: İkinci düğün günü gece yatsı namazından sonra köy meydanının ortasında yüksekçe ateş yakılır. Bu ateşin bir tarafında halay çekecek olanlar sıralanır. Her iki yanda da seyirciler toplanır. Diğer taraf ise boş bırakılır. Çünkü sinsin´de kaçan bu tarafa doğru kaçar. Bir seyirci çıkar oyunu başlatır. Ateşin etrafında kendisine has figürler yapar ve oyuna katılacak hazır bekleyen bir seyirciye işaret verir yahut bir seyirciye işaret vererek onun hazır olmasını sağlar. Hazır olan seyirci de gerekli atak vaziyetine geçer. Bunu gören oyuncu bir el hareketi yaparak boş tarafa doğru kaçar. Yeni oyuncu bunu kovalar ve sırtına hafifçe vurur. Bazı oyuncular yakalayamaz  ve hemen oyununa başlar, bazı oyuncular da bunu gurur yapar kovalar. En iyisi hafifçe sırtına dokunmaktır. Ancak zaman zaman merhametsiz bir şekilde sırtına vurmalar olduğu görülmüştür. Bu şekilde oyuncular bir birine pas vermek suretiyle eğlenirler. Tabi bu arada silah sesleri eksik olmaz. Bu halay yerine evlerde misafir olan beyler ve ağalar gelirler öyle sessizce gelmezler silah ata ata gelirler ve davulcularda bunları karşılar ki bahşiş alabilsinler. Gece saat 2400 sıralarında da oyun sona erer.
Zırzop parası: Zamanın birinde mahkemeye bir kavga olayı intikal etmiş. Hâkim bey sormuş "kavga neden çıktı?" diye. Davacı da zırzop parasından hâkim bey" demiş. Zırzop parasını bilmeyen hâkim beye bilen birisi izah etmiş.  Bir köyden başka bir köye veya şehir’e gelin giderse, gelin giden köyün delikanlıları, gelin arabasının veya atının önünü keserler. Yani geçirmezler. Bunun üzerine damat tarafından düğün ağası veya bir yakını gençlere para verirler. Gençlerin bazıları adet olsun diye ne verirlerse alırlar ve pazarlık yapmazlar. Ancak her zaman bu böyle kolay olmaz. Gençler parayı az bulur daha çok isterler. Hatta fazla aşırı isteyen bile olur. İşte o zaman arada bazı nahoş hadiseler meydana gelir. Gelinin köyünden bazı kişiler araya girerek bir anlaşma yolu bulurlar. Bu anlaşma yapılırken bazen olaylar büyür ve kavgaya kadar dönüşür. Bu paranın amacı; "Kızımızı sizlere namusu ile teslim ediyoruz, bu para gençlerin kıza göz kulak olma hakkı" anlamına gelir. Düğünlerde alınan bu paraya ZIRZOP PARASI denir.
Horoz veya tavuk kapma: Zırzop parasını veren tarafın delikanlıları,yani damat tarafının düğüncülerinden olan gençler, etrafta dolaşan tavuk veya horozlardan yakalamaya çalışırlar. Eğer yakalayabilirlerse alıp götürürler. Kimse bunlara müdahale etmez. Bu tavuk veya horoz sahibi şikâyette bulunmaz. Bu şu anlama gelir, “mademki siz bizden zırzop parası aldınız bizde sizden tavuk veya horozunuzu aldık “ demektir. Tabii bu tavuk veya horozlardan sadece bir tane yakalanır. Fazla olmaz.
Gelinin yastığının damada götürülmesi: Gelinin eşyası babasının evinden çıkarken gençlerden bazıları bir yastık çalmak için gayret gösterir. Yastığı alan genç gelinim eşyası evden ayrılınca yastığı alan bu genç, düğüncülerden önce damat evine gider bu yastığı verir. Yastığa karşılık bahşiş alır. Yastığın getirilmesi gelinin sağ salim baba evinden hareket ettiği bir aksilik olmadığı anlamına gelir.
Güreş: Düğünün üçüncü günü Göller denilen çayırlık alanda kurulur. (Şimdi bu yere okul yapıldı güreş yeri kalmadı) Sabahleyin güreş yeri kurulur. İleri gelenlerin oturacağı kısımlara kilim halı serilir minder yastık konur. Gelen setircilerde yuvarlak bir daire şeklinde etrafa toplanırlar. Davullar vurmaya, zurna ötmeye ve cazgır bağırmaya başlar. İşte o anda milletin içindeki o şevk ve heyecan duyguları depreşir. Bazıları güreşmek için hazırlık yapar, bazıları bildik tanıdık güreşçileri merak eder ondan taraf olur, bazıları yanında getirdiği çocuk ve delikanlıları güreş için hazırlar. İlk önce küçük çocuklar çıkar meydana, ortalık şöyle bir canlanır, güreş havası etrafı sarar. Çocuklara yensin veya yenilsin fark etmez, davetliler önlerinde bulunan çerezlerden bunlara verirler. Çocuklar avuçlarına alarak oyun alanından çıkarlar. Bunların biraz yetişkinleri yani delikanlılar çıkar meydana, bunların ki biraz daha heyecan verici olur. Bunlar güreşirken, güreş meydana tam dolar, Düğüne ve güreşe iştirak edenlerin hepsi de güreş gerine gelmiş olur. Güreş yerine gelen davetliler ve misafirler öyle sessiz ve sedasız gelmezler güreş yerine. Güreş yerine yaklaşınca öyle tabanca atışları başlar ki millet de atışlardan tabancaları tanımaya çalışır. Bu davulculara biz geliyor bizi karşıla demektir. Hemen davulcular güreş yerinden gelenleri karşılamaya çıkar ve marifetlerini gösterirler. Davulun vurması, zurnanın ötmesi ve gösterdikleri hünerleri bahşişlerinin çok olmasını sağlar. Gelen misafirlerden en ağası cebinden para çıkarıp davulcunun cebine para koyar. Parayı alan davulcu daha zevkli olarak davulun tokmağına vurur. Bu şekilde bütün davetliler yerini alır. Güreşte kıvamını bulmuştur. Çocukların güreşi, delikanlıların güreşi, ayak güreşi, orta güreş, başaltı güreş derken başpehlivanlık güreşine gelinir.
Başpehlivanlık güreşi başlamadan ortaya damat ve sağdıç çıkarılır. Bunlara takı takılır. Cazgır filancadan şu kadar para, filancadan şu altın, filanca köyün ağalarından şu kadar para diye bağırarak takı işi bitirilir. Takı bittikten sonra başpehlivanlar kispetleri giymiş, paçalarını bağlamış, yüz kilo civarında koç gibi meydana çıkmışlardır. Bütün heyecan doruk noktasındadır. Başpehlivanlığa güreşecekler öyle fazla olmaz. Bunlar yan yan dizilirler, cazgır bunları kilolarına göre, eşleştirir ve ağalarında olurunu alır. Yani birisi zayıf diğeri güçlü olmasın adil olsun diye denk getirmeye çalışır. Eşleşmeler bittikten sonra, cazgır bunların sırt tarafına geçer, güreşçiler hafifçe öne eğilirler. Davulcular tabi susmuştur ve dikkatle takip ederler. Cazgır elinin birisini bir pehlivana, diğerini başka bir pehlivanın sırtına koyarak, önce bunların kısa namlarını anlattıktan sonra "Pehlivan pehlivan, yendim diye sevinme, yenildim diye yerinme, pehlivanlar çıkmış meydana, bir birinden mert´name, Allah Allah İllallah Muhammed’ün Resulüllah, Allah bir peygamber Hak Salâvat verelim Muhammed´e sellallah" diyerek pehlivanları ileri sürer. Ve davullar daha gür, zurnalar daha heyecanla öttürülür. Pehlivanlar başlarlar peşrev atmaya derken el ense hareketlerine geçerler. Bu güreş yağlı veya kara kucak güreşi olabilir. Metot değişmez aynidir. Güreş çok çetin geçer. Yenen güreşçiler, tekrar aralarında eşleştirilir. En son iki güreşçi başpehlivanlık için güreşir. Başpehlivanlık ödülü düğün sahibinin durumuna göre olur. Güreşten sonra gelin almaya gidilir.
Gelin alma: Güreşten sonra topluca kız evine gidilir. Kız evinde bir kalabalık ve telaş vardır. Gelinin evde olan çeyizi indirilerek yüklenir. En son olarak çeyiz sandığı indirilir. Ancak bu sandık öyle kolay inmez. Neden mi? Çünkü köyün genç kızları sandığın üzerine oturmuşlardır. Onların her biri bahşiş almadan sandık üzerinden kalkmazlar. Bahşişleri verilerek kızlardan sandık teslim alınır. Sıra gelmiştir gelinin baba evinden uğurlanmasına. Gelin hanımın bağı duvaklı ve gözü yaşlıdır. Gelini almaya bizde damat çıkmaz, oğlan tarafından bir büyüğü ve damadın babası çıkar. Gelinin bulunduğu odanın kapısında gelin tarafından birisi vardır. Bu oğlan veya kız kardeşlerden birisidir. Gelini hemen teslim etmez ve bahşişini alarak gelini teslim eder. Gelin en son olarak anne ve babasının elini öperek evden çıkar. Evden çıkarken kapı önünde hazır bulunan hoca efendiler ilahi okurlar ve peşinden dua edilir. Gelin daha önceden hazırlanmış ata bindirilir. Peşinden dünürcüler ata binerek konvoy hareket eder. Kalabalığın büyük bir kısmı doğruca damadın evine gider. Damat tarafından bir kısım insanlar gelinin bulunduğu konvoy ile hareket ederek köy meydanından Kızılyar ve Harman başı´dan dan dolaşarak damadın evine gelinir. Damadın evine gelen gelin attan inmez. Bunun üzerine damat babası ve annesi geline bir hediyede bulunurlar. Bu genellikle; ahırdaki sarı kız senin veya filanca yerdeki tarla senin denir. Bunun üzerine gelin attan iner. Ancak hediye olarak verilen bu mallar hiç bir zaman gerçekten gelinin olmaz. Gelin eve girerken bir üst kattan damat tarafından başına buğday ve para saçılır. Bu gelen gelinin eve bereket ve bolluk getirsin anlamınadır. Gelin eve girer ve tekrar bir dua yapılarak topluluk dağılır.

Köyümüzü ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim. Ümit ederim ki köyümüzü beğenmişsinizdir. Güle güle yine beklerim.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol